16 Kasım 2011 Çarşamba

Hayat su gibi akıp giderken, ben sudaki bir yaprak gibiyim...

Evet hayat son 3 aydır benim için fazlasıyla hızlı ve hareketli geçiyor. Öyle ki artık olayların hızına ve bünyemde oluşturduğu dalgalanmalara uyum sağlamaya çalışmaktan yoruldum ve herşeyi bir ceset sakinliğinde akışına bıraktım.

Almanya'dan döndükten 1 ay sonra bu sefer canımdan çok sevdiğim, benim için bu dünya üzerindeki en önemli ikinci erkek olan kardeşimi, hayallerinin peşinden koşması, ileride daha iyi bir hayat sürebilmesi için, Almanya'ya master eğitimine yolladım. Ayrılmak zor muydu, evet hem de çok. Polis kontrolünden geçene kadar kendimi tuttum, ama dönüp bize el salladığında artık yetişkin bir erkek olan kardeşim, gözümde her zaman koruma iç güdüsü duyduğum ve ona birşey olacak diye aklımın çıktığı küçük kardeşime döndü. Ve beklenen oldu, ben tüm bakışlara aldırmadan sevdiğim adama sarılıp kardeşimden ayrıldığım için gözyaşı döktüm.

Ama sonuç olarak ayrılık zor da olsa, O'nun iyiliği için, geleceği için bu ayrılığa katlanıyorum. Neyse ki elimizin altında teknolojinin nimetlerinden bolca var da her gün yüzünü görme, sesini duyma şansına sahibim :)

Kardeşimi gurbete göndermenin üzüntüsünü yaşarken, kardeşimin yaşındaki, gencecik askerlerimizin şehit haberlerini almak...

Bu olayı tam atlattım derken ve artık bitirmek zorunluluğunu fazlasıyla hissettiğim doktora tezime konsantre olmaya çalışırken bu sefer de beni büyüten, ne yapsam emeğini ödeyemeyeceğim adamı, Atatürk'ün ve cumhuriyetin koyu taraftarı, ömrünün son anına kadar asker olmanın haklı gururunu yaşayan dedemi, Binali Albay'ı kaybettim. Uzun zamandır hasta olmasına rağmen, ben yurtdışında olduğum için bana hastalıktan bahsedilmediğinden, benim açımdan tam bir şoktu. Önce annemden aldığım deden hasta, istersen gel telefonu üzerine tam da cuma akşamı yola çıkmayı planlarken, cuma sabahı bu sefer annemden gelen deden yaşam destek ünitesine bağlandı, doktorlar birkaç saat verdiler cümlesiyle kendimden geçtim. Dedemlerin yaşadığı şehirdeki havalimanı bir süre önce yaşanan bir kaza nedeniyle kapatıldığından ve ilk otobüs akşam saatlerinde olduğundan çaresiz bir şekilde eve gidip otobüs saatini bekledim. Annemi her aradığımda bana dedeni kaybettik demesinden o kadar korkuyordum ki, o gün ne kadar çok dua ettiğimi bir ben bilirim. Dedem dayandı hem de sabaha kadar dayandı... Ama ne yazık ki ben hastaneye varmadan sadece 30 dk. önce tüm anılarını, çocuklarını ve torunlarını geride bırakarak canım anneannemin, ilk aşkının yanına göçtü. Dedem ömrü boyunca taşıdığı üniforma ile gurur duydu. Cenazesi de tam da bu gurura yakışır şekilde oldu. Dedem için düzenlenen askeri törende, askerleri naaşı başında nöbet tuttu, komutanlar tabutunu omuzları üzerinde taşıdılar.

Beni büyüten, belki de bugünkü ben olmamı sağlayan anneannemin ve dedemin hakkını hiçbir zaman, ne yaparsam yapayım ödeyemeyeceğimi biliyorum. Elimden gelen tek şey, onlardan bana kalan anıları yüreğimde ölene kadar yaşatmak...


Ve arkasından Van depremi... Evsiz kalan onca insan... Bir binanın altında yaşama veda eden canlar... Ve çocuklar...
 
Ne yazık ki hayat insanın başına ne gelirse gelsin devam ediyor, acı, tatlı, mutlu, mutsuz demeden.... Ve benim için de hayat devam etmek zorunda. Bu kadar sıkıntılı zamandan sonra artık tezime odaklanmam gerek. Cuma günü benim için önemli bir sunum var ama bir türlü kafamı toplayıp işime konsantre olamıyorum.

Bunca hırs, çaba ne için ?

4 yorum:

Fikriye Filtresiz dedi ki...

Öncelikle deden için başın sağolsun diyelim. Ben de iki dedemi üniversitedeyken kaybetmiştim. Acısını bilirim..Etrafında sevdiğin tüm insanların bir gün öleceğini bilmek çok kötü. Ama hayattan ne çalarsan kar işte. İnsan yine de ölüm dedelerden ninelerden başlasın istiyor. Zira kendinden küçük birini kaybetmek çok çok daha acı.

Kardeşinle de tez zamanda kavuşursunuz inşallah.Zaten evlenince yüzüne bakmayacak fazla takma:))

Crafty Engineer dedi ki...

@Alışveriş Danışmanı
Çok teşekkür ederim. Yaş itibariyle ve babasını erken yaşta kaybeden bir insan olarak ölümün hayatın bir gerçeği olduğunu kabulleneli çok oluyor. Ama hani bir söz var ya ölüm her yaşta üzer insanı diye. Hele ki beni büyüten insanı kaybetmek ve son anlarında yanında olamamak beni fazlasıyla üzdü.

Kardeşim konusuna gelince, neyseki onun sağlığı da keyfi de şu an yerinde. Her gün sesini duyup, yüzünü görmek de bana yetiyor . Evlenince hele yüzüme bakmasın sorarım ben O'na, sonuçta ne kadar büyürsek büyüyelim ben O'nun ablasıyım değil mi :D

Sevgiler...

Girls On Blog dedi ki...

Başın sagolsun:(
Bence de ölüm acısı yaşla ilgili değil kaybettiğimiz kişinin hayatımızdaki yeriyle ilgili..ama Türkçemizdeki deyişi de unutmuyorum...allah sıralı ölüm versin diye...öff her durumda zor..üzücü ve acı..insan olmanın en kötü tarafı da bu olsa gerek..ölümü bilerek yaşamak:(

sevgiler,güzel günler

Crafty Engineer dedi ki...

@Girls On Blog
Çok teşekkürler.
Dediğin gibi, kaybedilen kişi ne kadar önemliyse insanın hayatında, kaybın verdiği acı da o kadar yoğun oluyor.
Sabretmekten ve acının hafiflemesini beklemekten başka birşey gelmiyor elimizden.

Sevgiler...

Related Posts with Thumbnails